Yerleşmenin Korunması Raporu 2016

Midas sergisine katılanlarınız, Küçük Asya’daki en iyi korunmuş Demir Çağı iç kale kapısı olan ve MÖ 9. yüzyıla tarihlenen anıtsal Erken Frig İç Kale Kapısı’nı iyi bilirler (Şekiller 1-4). Kapının stabilitesi, MÖ 8. yüzyılın başlarında Erken Frig taş duvarının tam üzerine daha büyük bir (Orta Frig) kapı inşa edildiğinden beri risk altındaydı. Fakat kapının güney bastiyon’un durumu, 1999’da meydana gelen depremin ardından kötüleşti. Depremle kireçtaşı kâgirde geniş ve giderek büyüyen bir şişkinlik meydana geldi. Bu şişkinliği yok etmenin tek yolu şişkinliğin bir kısmını meydana getiren on bir taş sırasını tek tek kaldırıp konservasyondan geçirdikten sonra yeniden yerine yerleştirmekti. Bunun için üzerinde 1500 kilo kaldırma kapasiteli alüminyum gezer vinç bulunan 10 m yüksekliğinde bir yapı iskelesi kurulması gerekti. Bu iskeleyle hasar gören taşları güvenle kaldırıp orijinal pozisyonlarının hemen yanında konservasyondan geçirmemiz mümkün oldu (Şekiller 1-3).

J. M. Kaplan Fonu, Merops Vakfı ve Selz Vakfı’nın cömert destekleriyle kaplama taşlarının onarımında hatırı sayılır mesafe kaydettik, buradaki çalışmamızı gelecek yıl muhakkak tamamlayacağız. Projeye ciddi bir şekilde 2015 yılında, 1950’lerden bu yana güney bastiyonu kaplayan modern betonu sökerek başladığımızı ve o sezon ilk iki taş sırasını kaldırdığımızı hatırlatmakta fayda var. 2016 sezonunun sonuna gelindiğinde, yedi taş sırasını, yani toplamda 91 kaplama bloğunu kaldırdık ve konservasyondan geçirdik (Şekil 3). Sağlam taşlar gezer vinçle taşındı. Bu sırada kırık taş blokları elle kaldırılarak kalsiyum karbonatla karıştırılmış epoksi reçinesiyle birleştirildikten sonra parçaları bir arada tutabilmek için aralarına paslanmaz çelik çubuklar eklendi. Bu konservasyon uygulamaları, kapıdaki çatlamış taş bloklarının çoğunu kurtarmamızı sağladı. Bu da, güney bastiyonun rekonstrüksiyonunda sadece birkaç taşın yenisiyle değiştirilmesine gerek olacağı anlamına geliyor. 

Kâgirin bir kısmının sağlamlaştırması daha az belirgin bir müdahale gerektiriyordu. Kâgirin ardındaki boşluklar derz, moloz ve harçla dolduruldu; açık eklemler onarıldı; kaplama taşlarındaki çatlaklar mikro-enjeksiyonlar ve harç dolguyla kapatıldı (Şekil 4).  Bu konservasyon projesinin en önemli yan ürünlerinden biri de antik Frig inşaat teknikleri hakkında dikkate değer bilgiler edinmemiz oldu. Örneğin kapının içinin bir kısmında, kapı inşa edilirken kırılmış taş blokları bulunuyordu; bazı durumlarda bu kırılmalar, kaplama taşlarının yüzlerinin kesilmesi neredeyse tamamlandıktan sonra meydana gelmişti. Bu taşların çoğu, burç duvarlarının stabilitesini artırmak için, özellikle de köşelerdeki iç dolguya öylece eklenmişti.

Ayrıca, kapının iç dolgusu boyunca, dolguyu sabitlemek amacıyla gelişigüzel bir biçimde ardıç ağacından ahşap kirişler yerleştirilmişti. Bu uygulama, bu yıl Erken Frig Kapısı’nı çevreleyen Orta Frig moloz dolguyu stabilize ederken fark ettiğimiz üzere MÖ 8. yüzyılda da devam etti (Şekiller 2, 5, 6). Sit alanının alışılmadık inşa tarihiyle ilişkili olan bu geniş alana yayılan taş dolgu, sürekli bir sorun olmaya devam etti. MÖ 8. yüzyılın başında, Gordion’un hükümdarları iç kaleyi daha yüksek ve hâkim bir görünüme kavuşturmak amacıyla yeniden inşa etmeye karar verdiklerinde, Erken Frig Kapısı’nın içiyle çevresi beş metrelik taş molozla dolduruldu. Bu kapı gözden kaybolduğunda yeni Orta Frig Kapısı bunun üzerine inşa edildi. 1950’lerde Erken Frig Kapısı kazılırken, çevresindeki moloz sabit olmayan, tehlikeli bir halde bırakılmış (Şekil 5); 2016 kışında taşlardan büyük parçalar koparak üzerinde hala korunmuş halde duran Orta Frig Kapısı’na ait kalıntıları tehlikeye atmıştı. 

Ankara’daki Tarihi Koruma Kurulunun izniyle iki esas amacı olan bir projeye başladık ve bu projeyi tamamladık. Amaçlarımız; moloz dolguyu sabit bir hale gelecek şekilde yeniden biçimlendirmek (Şekiller 2, 6) ve Orta Frig Kapısı’nın köşelerinden birini, kapının orijinal taban alanı içinde kalacak şekilde daha güvenli bir bölgeye taşımaktı (Şekil 7). İkinci aktivite özellikle zordu, çünkü kapının hala ayakta olan güneybatı köşesini sökmemizi ve kuzeydoğu köşesine taşımamızı gerektiriyordu. Yine de sonuç olarak Orta Frig Kapısı’nın planı daha belirgin ve ziyaretçiler için daha anlaşılır bir hale geldi.

Bu proje için araştırma yaparken 8. yüzyıl yapı ustalarının molozu aslında bir dizi adımda yaydığını fark ettik. Biz de yapının köşesini yeniden inşa ederken bu tekniği kopyaladık (Şekiller 2, 6). Dahası, asıl 8. yüzyıl inşasında moloz dolgunun stabilitesini artırmak için ardıç kütükleri her 1,2-1,4 m’de bir yerleştirilmişti (Şekil 5). Bu kütüklerin bazıları 2 m kadar uzundu; şu anda dendrokronolojik incelemeye tutulan örneğin Orta Frig Kapısı’nın yapım tarihini, ya da en azından burasının inşası tamamlandıktan sonraki bir tarihi vermesi bekleniyor.

Dikkatimizin neredeyse tamamını İç Kale Kapısı’na verdiğimiz için konservasyon programımızın her yıl devam eden bir parçası olan Erken Frig Teras Binası, ya da sanayi bölgesinde bu yaz kısıtlı şekilde çalışıldı. Bu komplekste birbirine bitişik sekiz oda, MÖ 800’de meydana gelen yangında ciddi şekilde hasar görmüştü. Bu odaların beşi geçtiğimiz altı yıl boyunca konservasyondan geçirildi. 2016’nın Haziran ayında, önümüzdeki yaz yapılacak olan taşların tek tek konservasyonuna hazırlık amacıyla altıncı odanın hasar gören duvarı titizlikle belgelendi. Konservasyonun ardından bu duvar da kompleksteki diğer duvarlar gibi “yumuşak örtü”den ibaret bitkilerle kaplanacak.

Obje Konservasyonu

Obje konservasyonuyla ilgili olarak ana rekonstrüksiyon projesi, İç Kale Höyüğü’nün güneybatı kısmındaki yan yana iki açmada bulunan büyük bir terakota objeydi. Bu açmalardan biri Mary Voigt tarafından 1990’larda (Operasyon 17), diğeri ise Rodney Young tarafından 1950’lerde (Güney Açması) kazılmıştı. Bahsedilen obje, Midas Tümülüsü’ndeki müteveffa için kullanılan ahşap tabut sehpasına benziyordu, bu nedenle objeyi tabut sehpası olarak nitelendirdik. Ancak objenin neden Young ve Voigt’in onu bulduğu yere yerleştirildiği tam bir gizemdi. Objeyi daha ayrıntılı inceledikçe objenin asıl kullanım amacı giderek daha da belirsiz bir hale geldi (Şekil 8).

Objenin en belirgin özelliği, etrafı geniş kemerli çıkıntıyla çevrilmiş yuvarlak, boydan boya gibi görünen çukurdu. Kemerli çıkıntı ise topuz kabartmalarıyla, iri başlı çivi sıralarıyla ve ip kabartmasıyla süslenmişti. Çıkıntının tepesindeki kulplar dekoratif amaçlıydı, fakat objenin alt tarafında hem dikey hem de yatay yönde kalın halka kulplar bulunuyordu. Objenin genişliği 0,72 m, korunmuş yüksekliği ise 1,35 m’dir. Orijinal yüksekliğini bilmiyoruz, ancak korunmuş olan kemerli ucun karşısındaki uç muhtemelen düzdü; obje, bu düz ucun üzerinde en azından arada sırada dik duracak şekilde tasarlanmış olabilir.

Objenin bulunduğu tabaka göz önünde bulundurulduğunda, MÖ 600 ilâ 550 arasına tarihlendiği kesin gibi görünüyor. Bulunduğu bağlamda, belki de ayinle bağlantılı yiyecek sunmak ve tüketmek için kullanılan, çok sayıda kap bulunuyordu. Objenin yaklaşık üçte ikisi korunmuş olduğu ve asıl kullanım amacına dair bu kadar zorlu sorular sordurduğu için bu eseri Gordion Müzesi’nde sergilemeye hazırlamak amacıyla objenin konservasyonunu öncelikli hale getirdik. Beth Dusinberre, Kathleen Lynch ve Mary Voigt’in hem obje hem de objenin bağlamı üzerine yazdığı bir makale yakında çıkacak.

Büyük seramik objeyi, parçalarını birleştirebileceğimiz şekilde oturtmak için çeşitli destek sisteminin yapılması ve denenmesini gerekti (Şekil 9). Bu sistemlerin hepsi konservatörler Jessie Johnson, Cricket Harbeck ve stajyer Julia Commander tarafından geliştirildi. İlk birleştirme, kontrplak ve yüksek yoğunluklu polietilen köpükten yapılmış bir paletin üzerine obje yüz üstü yatay bir şekilde yerleştirildiğinde denendi, fakat bu deneme başarısız oldu.

İkinci birleştirme dikey yönde, hizalamayı daha iyi yapabilmek ve yatay birleşim yerlerinin dayanıklılığını mümkün olduğu kadar artırmak amacıyla, üstteki kemer büyük bir kutuya yerleştirilerek yapıldı. Bu birleştirme çok daha başarılıydı; yapışkanın iyice katılaşmasını sağlamak için obje, önümüzdeki sezona kadar şu anki konumunda bırakılacak. 2017’de büyük ve ağır objeye, objenin parçalarının kayıp olduğu yerleri doldurmak suretiyle yapısal destek verilebilir. Bu sayede obje müzede uzun süreli sergilenmek için güvenli hale getirilebilir.