Yerleşmenin Korunması Raporu 2017

İç Kale Höyüğü’ne yaklaşan birinin ilk gördüğü anıt, taş duvarlarının yüksekliği hâlen 10 m’ye ulaşan anıtsal Erken Frig İç Kale Kapısı’dır (Şekiller 1-4). Burası, ilk kez inşa edildiği MÖ 9. yüzyıldan, kullanımdan kalktığı MÖ 4. yüzyıla kadar iç kalenin ana giriş kapısı olarak kullanılmış gibi görünmektedir. Yapı, silahlı çatışmalar ve depremlerin yarattığı hasara rağmen, Küçük Asya’da Demir Çağına tarihli, en iyi korunmuş iç kale kapısıdır.

Kapı, 1999 yılında meydana gelen depremle ciddi şekilde hasar gördüğünde, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı bizden yapının durumunun daha fazla kötüleşmesini engellemek için acil müdahale programı geliştirilmesini talep etmişti. Elisa del Bono ve Angelo Lanza’nın uzman gözetiminde yürütülen bu proje, en fazla hasarı gören üstteki on iki taş sırasının sıra sıra yerinden sökülmesini ve konservasyonları tamamlandıktan sonra yeniden yerlerine yerleştirilmesini gerektirmiştir. Üzerinde alüminyum gezer vinç bulunan 10 m yüksekliğindeki yapı iskelesinin kurulması sayesinde, güney burcunda hasar gören taşların güvenli bir şekilde kaldırılması ve orijinal konumlarının yanında sağlamlaştırılması mümkün olmuştur.

Hasar gören bloklar epoksi enjekte edilerek ve paslanmaz çelik çubuklar eklenerek sağlamlaştırılırken, 8., 10. ve 12. taş sırasındaki bloklara, bunları duvarın merkezine sabitlemek için paslanmaz çelik bantlar monte edilmiştir (Şek. 3). Projenin başlangıcından bu yana, hasar görmüş 112 taş blok sağlamlaştırılmış, konservasyonu tamamlanan otuz blok da vinç yardımıyla kapıdaki orijinal pozisyonuna yeniden yerleştirilmiş bulunmaktadır (Şek. 4).

Güney Burç’un yüzyıllar içerisinde dengesiz hale gelmiş olan doğu duvar taşlarına ilave müdahalede bulunulmuştur. Buradaki taşlar, özünde dikdörtgen biçimli olup, fark edilebilir sıralar halinde dizilmişlerdi. Fakat tek bir sıradaki taşların yükseklikleri önemli ölçüde değişiklik gösterebiliyordu. Sonuç olarak, düz bir yüzey elde edebilmek amacıyla daha küçük taş parçaları aralıklara doldurulmuştur. Bunların tamamı antik dönemde çamur tabakasıyla sıvanarak gizleniyor olmalıdır. Bu daha küçük taşların çoğu art arda meydana gelen depremlerle yere dökülmüş, bunun sonucunda da büyük taşlarda çatlaklar meydana gelmiş görünür. Büyük taşlardaki çatlaklar bu yıl epoksinin mikro-enjeksiyonuyla sabitlenmiş ve aralarındaki açıklıklara küçük taş parçaları yerleştirilmiştir.

Bu proje, 2018 sezonunda, konservasyonu tamamlanan taşların tamamı yerine yerleştirildikten ve üzerleri jeotekstil tabakasına yerleştirilmiş sığ köklü çimlerden oluşan “yeşil örtü” ile kaplandıktan sonra tamamlanacaktır. Bu yöntem suyun kâgirin içine girerek ona daha fazla zarar vermesini engelleyecektir. Çünkü yağışlı dönemlerde kökler suyu emecek, ancak bu kökler kâgire nüfuz edecek kadar da büyüyemeyecektir. Bu kapsamlı konservasyon projesinin gerçekleştirilmesi J. M. Kaplan Fonu, Merops Vakfı, C. K. Williams II Vakfı ve Selz Vakfı’nın cömert destekleri olmadan mümkün olmazdı. Kendilerine ne kadar teşekkür etsek azdır.

Teras Yapı Kompleksi

Erken Frig iç kalesinin sanayi mahallesi, ya da “Teras Yapı Kompleksi”, İç Kale Höyüğü’nde besin hazırlama ve dokuma aktivitelerinin merkeziydi (Şek. 1).  Bahsi geçen komplekste birbirine paralel iki yapı bulunmaktadır. Bunların her biri yaklaşık olarak 100 m uzunluğunda olmalıydı ve 16 m enindeki bir avlunun iki yanına konumlanmışlardı. Muhtemelen MÖ 800’de yapılardan birindeki ocaklarda ya da ocakların yakınında gerçekleşen bir kaza sonucu büyük bir yangın çıkmış olmalıdır. Yıkımın şekli ve yapının içinde ele geçirilen karbonize olmuş tohumlar göz önünde bulundurulduğunda, yangın yaz aylarında, rüzgârların alevleri hızla körüklediği bir dönemde meydana gelmiş olmalıdır.

Teras Binası, meydana gelen büyük yangında duvarları ciddi biçimde hasar gördüğü için, 1999’dan bu yana ana konservasyon projelerimizden birini oluşturmaktadır. Yangın duvarların meyil vermesine ve birçok taşın ciddi şekilde çatlamasına sebep olmuştur. Bu yaz, yoğun olduğu anlaşılan hasarın kapsamını belgelemek amacıyla kompleksin kuzey tarafındaki duvarların düzeltilmiş yükseklikleri alınmıştır. Arazideki belgeleme kapsamında gelecekte yapılacak konservasyonun ön çalışması için taş tipleri belirlenmiş ve kâgir tamamen incelenmiştir. Kompleksin sekiz odasından altısının duvarları konservasyondan geçirilmiş olup, kalanının konservasyonuna da önümüzdeki yıl başlanacaktır.

Konservasyonuna odaklandığımız üçüncü alan, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile ortaklaşa çalıştığımız, Gordion’un yaklaşık 25 km kuzeyindeki Belkavak tümülüsü olmuştur. Tümülüse giren yağmacılar, ana odanın iyi korunmuş bindirmeli kireçtaşı çatısına zarar vermişlerdir. Hemen ardından Anadolu Medeniyetleri Müzesi tarafından yapılan kurtarma kazılarında Erken Hellenistik dönemden kalma, granit ve kumtaşından inşa edilmiş iki odalı bir taş mezar meydana çıkarılmıştır. Söz konusu mezarın Penn lisansüstü öğrencisi Sam Holzman tarafından hazırlanan aksonometrik görünümünü Şek. 6’da incelenebilir (Şek. 5).

Mezar odası uzak bir yerde bulunduğu için, taş bloklarının bir kısmı zaten kırık olan yapı, Ankara Müzesi arkeologları tarafından, nihai rekonstrüksiyonu amacıyla Gordion Müzesi’ne taşınmıştır. Sağlamlaştırılan taş bloklarının boyu 2,40 m’ye kadar uzanmaktadır ve konservasyon uygulamaları, kırıklara paslanmaz çelik çubukların yerleştirilmesi ile çatlakların arasına kalsiyum karbonatla karıştırılmış sıvı epoksi enjekte edilmesi şeklindedir (Şek. 6). Mezar odasındaki ana taş bloklarının tamamı sabitlenmiş olup, mezarın rekonstrüksiyonuna devam edilebilir. Burada şunu not etmek gerekir ki, Frig mezar odaları MÖ 9. ve 6. yüzyıllar arasında ahşaptan yapılmıştır. Bu tarihten sonra anıtsal mezar inşasında yaklaşık iki yüzyıllık bir kesinti olmuş ve bu tür mezarlar yaklaşık MÖ 300’lerde yeniden inşa edilmeye başlandığında ise mezar odalarında artık ahşap yerine taş tercih edilmiştir.