Yerleşmenin Korunması Raporu 2019

Altı yıl boyunca her sezon, Güney İç Kale Kapısı’nın Güney Burç’u mimari konservasyonun odağındaydı; bu yaz projenin başarılı bir şekilde tamamlandığını bildirmekten mutluluk duyuyoruz (Şekiller 1-6). Kapı, sit alanına gelen ziyaretçiler için en önemli cazibe merkezi konumunda olmasının yanı sıra iç kaleye yaklaşan birinin gördüğü ilk anıttır. Bu konservasyon projesi, giriştiğimiz en uzun süreli ve en önemli konservasyon çalışmalarından biriydi; Giuseppe Bomba ve Renzo Durante ile birlikte çalışan proje yöneticileri Elisa Del Bono ve Angelo Lanza’nın bağlılık ve uzmanlıkları olmadan asla bunun altından kalkamazdık.

Kapının, yaklaşık MÖ 850’de inşa edildiği ve MÖ 8. yüzyılda daha da büyük bir iç kale kapısının inşasında temel olarak kullanıldığı göz önünde bulundurulursa, günümüzde hala 10 m (yaklaşık 33 ft) yüksekliğe kadar korunmuş olması dikkate değerdir. Kapının Güney Burç’u 1999’da meydana gelen bir depremde hasar görmüştü. Biz de en ağır şekilde çatlamış 112 taşı yerinden kaldırıp sağlamlaştırdıktan sonra asıl konumlarına yeniden yerleştirmeyi amaçlayan planlar yaptık. 2,5 m uzunluğunda paslanmaz yeni çelik çubuklar konservasyonu tamamlanan kaplama taşlarını duvarın içine sabitledi ve 2018 sezonunun sonunda, taşların hepsi yerlerine yerleştirilmişti.

2019 sezonunda kapının konservasyonunun son aşamasına gelindi. Güney Burç’un kuzeydoğu ve kuzeybatı tarafları daha hasarlıydı, çünkü anıtın tepesinden süzülen su, en üstteki taşların yer değiştirmesine ve parçalanmasına sebep olmuştu. Bu nedenle, üst sıralarda bulunan, sabit olmayan kaplama bloklarının kısmen sökülmesi ve çatlayan blokların mikro-enjeksiyon ya da epoksi ile onarılması gerekti (Şek. 5). Duvarın içindeki sabit olmayan kısımlar, boşluklar gravite enjeksiyonu harcıyla doldurularak, kireç harcı ve taş molozla sağlamlaştırıldı. Ardından, sabitlenen orijinal bloklarla duvarın yüzü yeniden inşa edildi.

Kapının tepesinde önceden varolan beton konservasyon kaplaması kaldırıldıktan sonra, yerine kuzeydoğu duvarı boyunca rekonstrüksiyonu tamamlanan alanın tepesine kireç temelli sert kaplama döşendi. Ayrıca kuzeybatı duvarı boyunca bir teras sistemi ile “Fransız drenleri” oluşturuldu. Burcun üst yüzeyindeki kuzey ve doğu kenarları, kale duvarının konservasyonu tamamlanan kısımları jeotekstil, killi toprak ve sığ köklü bitkilerden (salkımotu) oluşan koruyucu ve yumuşak örtü sistemi ile ve kerpiç çerçeveyle desteklendi (Şekiller 1, 4). Gordion’daki Teras Bina Kompleksi’nin birkaç biriminde bulunan duvarların tepelerinde de aynı teknik kullanıldı. Bu işin büyük bir bölümü, Naomi Miller’dan yumuşak örtü tekniği üzerine eğitim görmüş Yassıhöyük köyünden bir grup kadın tarafından icra edildi.

Kapı konservasyon programının son aşamasında, burcun kuzey kısmındaki çatlamış blokların mikro harç enjeksiyonuyla sabitlenmesi yapıldı. Erken Frig mimari tekniğini kopyalamak amacıyla, açıkta kalan birleşme yerlerinin küçük dolgu taşlarıyla dolduruldu (Şekiller 4, 5).  Bu çalışma, Ağustos ayının başlarında tamamlandıktan sonra metal iskele ve ahşap demiryolu traverslerinin temelleri kaldırıldı. Güney İç Kale Kapısı’nı korumak için kullandığımız teknikler, altı sezonluk bir çalışma gerektirmiş olsa da yapının önümüzdeki yüzyılda, deprem olsa bile sabit kalmasını sağlayacaktır.

İkinci konservasyon projesi, iç kalenin güney ucundaki çok odalı, geniş bir yapı olan Mozaik Binası’na odaklandı. Bu sezon burada yapılan iki aylık kazı çalışmaları aşağıda anlatılmıştır (Şekiller 2, 7). Odaların çoğunda, 1960’ların başında Rodney Young tarafından meydana çıkarılan (Şek. 8), fakat daha sonra erozyona ve başıboş dolaşan koyun-keçi sürülerinin arada sırada verdikleri hasara karşı korunmasız halde bırakılan, MÖ 6. yüzyıldan kalma mozaik tabanlar bulunuyordu.

Bu nedenle Mozaik Binası’nın uzun vadeli stabilizasyonunu sağlamak amacıyla, üç yıllık bir plan geliştirdik. Alanın üzerini jeotekstille örtüp, onun altına ve üstüne, içinde tohum bulunmayan, kazı toprağı döküp Jeotekstille toprağı sabitledik, ve özellikle aşınan yokuşları korumak için taştan küçük istinat duvarları inşa edildi. Erozyonla gevşeyen mozaik çakıl taşları da ileri yıllarda yapılacak olan rekonstrüksiyon için toplandı. Bu alandaki çalışmaların tamamı Ben Abbott ve Julia Commander tarafından, Elisa Del Bono ve Angelo Lanza’nın yardımlarıyla dikkatli bir şekilde yürütüldü.

Tümülüs MM (Midas Höyüğü)

MÖ 740’ta inşa edilip 1957’de kazısı yapılan Tümülüs MM’deki mezar odasının stabilitesini muhafaza etmek için her yıl sistematik bir şekilde yeni araç ve teknikleri araştırıyoruz. Burası, büyük bir ihtimalle Kral Midas’ın babasının mezarı olup, bildiğimiz kadarıyla halen dünyadaki ayakta kalmış en eski ahşap yapı olma özelliğini korumaktadır. Her ne kadar mezar odası kazıldığı zamandan beri fotoğraf ve çizimlerle dikkatli bir şekilde belgelenmiş olsa da, artık dijital kayıt teknikleri ve üç boyutlu yeniden yapılandırma yöntemleri sayesinde, belgeleme yöntemlerimizin gücünü ve doğruluğunu arttırabileceğimiz bir konumdayız. Bu durum, bize Tümülus MM anıtını eski fotoğraf ve videoların üzerine eklemeler yapıp geliştirerek inceleme ve sunma imkânı sağlamasının yanı sıra, şu anda mezar odasına yalnızca kısıtlı erişimi olan ziyaretçilerin de arttırılmış görsel deneyim yaşamasını mümkün kılacaktır. Bu yeni görüntüleme projesinin hedefleri arasında, mezar odası kompleksinin içi ile (tavan, zemin ve dört kenar) dışının (ardıç kütükleriyle kireçtaşı set duvarı) tamamını kaydetmek sayılabilir.

3D belgeleme projesinin ilk adımı olarak, Haziran’ın sonunda Smithsonian Müzesi Konservasayon Enstitüsünden Dijital Görüntüleme Uzmanı E. Keats Webb’in sit alanını kısa süreli olarak ziyaret etmesini sağladık (Şek. 9). Herhangi bir zorluk çıkıp çıkmayacağını anlamak amacıyla, mezarın üç ayrı bölgesinde (ardıç kütükleri, kireçtaşı duvar ve mezarın iç kısmı) görüntüleme testleri, veri toplama ve bilgi işleme konularında çalışıldı. Gelecek yıl projenin devam etmesini sabırsızlıkla bekliyoruz. Böyle bir yaklaşımın yapısal kararsızlık olan alanlara ışık tutmasının yanı sıra, son derece önemli pek çok araştırma konusunu açığa çıkarma potansiyeli bulunuyor. Bu araştırma konuları arasında marangozluk yöntemleri, mimari detaylar ile beraber, bir zamanlar duvarda asılı duran ve günümüze kanıtları ancak ahşap kirişlerde, metal korozyonu lekesi olarak korunmuş mezar hediyelerinin asıl düzeni vardır.